İncirlik Üssü: ABD’nin Üs Politikası ve Türkiye

Paylaş:

Küresel Araştırmalar Merkezi’nin uzun bir aradan sonra yeniden başlattığı “Kitap-Makale Sunumları” programında SETA araştırmacılarından Dr. Selin Bölme ile İncirlik Üssü: ABD’nin Üs Politikası ve Türkiye(İletişim, 2012) başlıklı kitabı üzerine konuştuk.

Bölme ilk olarak, Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalında hazırladığı “ABD’nin Üs Politikası ve Türkiye: Kuruluşundan Bugüne İncirlik Üssü” başlıklı doktora tezinin kısaltılmış hali olan bu kitabın ortaya çıkış macerasını anlattı. Tez konusuna karar verme süreciyle başlayan bu macera, yazara Türkiye ve Amerika’daki arşivlerde yaptığı taramalar sırasında karşılaştığı zorluklar, tez yazım ve savunma sürecinde ve nihayet kitaplaşma döneminde yaşadıklarıyla farklı bir deneyim kazandırmış. Tez konusunu belirlerken popüler konulardan uzak durmaya çalışan Bölme, siyasî tarihi çalışma alanı olarak belirlemiş; özelde ise hakkında çokça konuşulan ve yazılan ancak hiçbir akademik çalışma bulunmayan İncirlik Üssü’nü seçmiş. Ancak kaynak bulmada ciddi sorunlar yaşamış. Türkiye’de Dışişleri Bakanlığının arşivleri kapalı olduğu için konuyla ilgili yazışmalara ulaşamayan yazar, ABD’deki Ulusal Arşiv’in büyük ölçüde açık olması ve buradaki belgelerin sadece Amerikan makamlarının kendi iç yazışmalarını değil, Türk makamları tarafından gönderilen karşı yazışmaları ve elçilik raporlarını da içermesi sayesinde tezinde önemli bir boşluğu doldurabilmiş.

Bölme sunumunun devamında kitabın temel tezi olan Amerikan üslerinin sadece stratejik ve askerî güvenlik amacıyla değil, süreç içinde değişen siyasî rolüyle de bulundukları bölgelerde etkili olduğu, İncirlik Üssü’nün de Türkiye’deki Amerikan karşıtlığının bir sembolü haline gelip dış politika tartışmalarında önemli bir faktör olduğu iddiasını tartışmaya açtı. Tezinin teorik kısmını Robert W. Cox’un “hegemonya” kavramı çerçevesinde yazan Bölme, bu tercihini de şu şekilde açıkladı: “Askerî üslerin varlık sebebi, literatürde genel olarak realist ve jeopolitik teoriler üzerinden açıklanıyor. Ancak dünya egemenliğini elde etmenin belli bölgelere hâkim olmaktan geçtiği formülü üzerine kurulu olan bu teoriler, davranışın kendisini tarif ederken nedenini açıklamıyor. Devletlerarası ilişkiler askerî stratejilere indirgenirken, bu yolla kurulan hakimiyet ise sorgulanmıyor. Cox’un yaklaşımı ile bu zaaf aşılarak askerî üsler sadece askerî stratejinin bir parçası olarak değil, ABD’nin dünya üzerindeki hegemonyasını taşıyan ve yürüten kurumsal yapılardan biri olarak değerlendirebilir.”

Buradan İncirlik Üssü’ne geçen Bölme, öncelikle üssün hukukî statüsünü açıklığa kavuşturdu. Bugünkü statüsüyle İncirlik’in NATO savunma planları kapsamında, ABD ile imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması (SEİA) ile belirlenen koşullar çerçevesinde, BM ve NATO’nun amaçlarına uygun olarak ABD’nin kullanımına tahsis edilmiş Türk Silahlı Kuvvetlerine ait bir hava üssü olduğunu belirtti. Bölme üssün statüsünü şu şekilde özetledi: “Başlangıçta, Türkiye’nin NATO’ya üye olmak için yoğun bir çaba gösterdiği dönemde kurulan İncirlik Üssü, NATO amaçları doğrultusunda ABD’nin kullanımına açıldı. 1954’te TSK’ya devrinden itibaren İncirlik, Türkiye’ye ait bir üstü ve hiçbir zaman hukukî statüsü itibarıyla bir Amerikan üssü olmadı. Ancak Soğuk Savaşın ilk yıllarında Türkiye’nin yaşadığı Sovyet korkusu ve Batı ittifakı tarafından kabul görme arzusu, üssün Türkiye ile ABD arasındaki anlaşmaları zorlayan bir biçimde kullanılmasını beraberinde getirdi. Öyle ki Soğuk Savaş boyunca istihbarat ve eğitim dışında hiçbir NATO faaliyetinde kullanılmayan üs, ABD’nin Ortadoğu krizlerine müdahaleleri ile özdeşleşti. Örneğin İncirlik, 1958’deki iç savaş sırasında Lübnan’ın bombalanmasında, 1970’teki Kara Eylül olaylarında Ürdün’e silah sevkiyatında, 1967 ve 1973 Arap-İsrail savaşlarında acil inişlerde, İran Devrimi’nde Amerikan vatandaşlarının ülkeden çıkarılmasında kullanıldı. ABD’nin sahip olduğu geniş imtiyazlar ve Türkiye’nin sınırlı kontrolü İncirlik’in Amerikan üssü olarak nitelendirilmesine yol açtı.”

1960’larla birlikte Amerikan üslerinin dünya çapında sorgulanmaya başlandığını belirten yazar, bunun sebeplerini de şu şekilde sıraladı: (i)Üslerin bulunduğu ülkelerde genel bir iktisadî toparlanmanın yaşanması ve ABD’nin hamiliğine ihtiyacın azalması, (ii)Amerikan askerlerinin bulundukları ülkelerde karıştıkları adlî olaylar nedeniyle kamuoylarında ciddi bir öfkenin birikmesi, (iii)Vietnam Savaşı ile birlikte Amerikan politikalarının sorgulanmaya başlanması, (iv)dünyada sol akımların yükselişe geçmesi, egemenlik ve özgürlük söylemlerinin dünya kamuoyunda destek bulması. İşte bu sebeplerle yükselen Amerikan karşıtlığı, Bölme’ye göre, ABD’nin hegemonyasının sembolü olan üslere de yöneldi. Türkiye’deki İncirlik, gerek Ortadoğu krizlerindeki misyonu gerekse ABD’nin sahip olduğu geniş imtiyazlar sebebiyle dönemin en çok tepki çeken üssü haline geldi.

Selin Bölme’nin sunumunun ardından dinleyicilerden gelen sorularla konu daha da derinlemesine tartışmaya açıldı. Bu bölümde Bölme’nin şu sözleri önemliydi: “Bugün ABD’nin kullandığı dünyadaki en büyük on üç üs arasında yer alan İncirlik, bölgedeki istikrarsızlık ortamına paralel olarak yakın gelecekte de önemini koruyacaktır. Hâlihazırda Türkiye ile ABD’nin izledikleri politikalar uyumlu olsa da önümüzdeki dönemde bölgedeki istikrarsız yapının sürmesi durumunda, özellikle de İran meselesinde, ABD İncirlik’i kullanmak isteyebilir ki bu, tıpkı 2003’teki Irak müdahalesi sırasında olduğu gibi, iki ülkeyi karşı karşıya getirebilir.”

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir