Gelenekselci Ekol ve İslâm

Paylaş:

Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Nurullah Koltaş Gelenekselci Ekol ve İslâm adıyla kitaplaştırdığı “Gelenekselci Ekolün Kelamî Konulara Yaklaşımı” başlıklı doktora tezini ve bu bağlamda gelenekselci ekol ve temsilcilerine dair özet bir sunum gerçekleştirdi.

Koltaş, kitabı hazırlarken piyasadaki mevcut çevirilerden yola çıktıklarını ancak terminolojiyi sabitleştirme gayretiyle kitabın gelenekselci ekolü tanıtan bir giriş kitabı olmasını arzuladıklarını ifade etti. Önce gelenek kavramını Guénon’un yorumuna dayanarak açıklayan Koltaş, eğer medeniyet vahiy zinciriyle mebdeye bağlı ise gelenek hâlini alıyor; ancak aşkın bir doktrine bağlı değilse gelenek hâlini alamıyor, dedi. Bu minvalde gelenekselci ekolün Hint metafiziği vurgusunu değerlendiren Koltaş, Batı’da profan düşüncenin dinî düşünceyi baskıladığı bir ortamda, Hristiyanlıktan yola çıkmanın sorunlu oluşunun ekol mensuplarını Hint metafiziğine başvurmaya sevk ettiğini söyledi. Bu ekole göre gelenekte bir vahiy ve hikemi unsur vardır ve ilahî olanla bağlantıyı bu zincir sağlamaktadır. Sophia perennis adını verdikleri ezelî hikmet kavramı yani dinlerin özündeki hakikat, tektir, ancak tezahürü farklı şekillerdedir.

Koltaş, sunumunun devamında gelenekselci ekolün kurucusu kabul edilen Guénon’dan başlayarak ekolün diğer temsilcilerinin hayat hikâyelerine yer verdi ve bu temsilcilerin görüşleri bağlamında bazı kelami konulara dair yaklaşımlarını değerlendirdi:

1886’de Blois’te doğanRene Guénon, koyu Katolik bir çevrede büyümüş, matematik ve felsefeye ilgi duymuştur. Hint mistisizminden beslenmiş ve İsviçreli ressam Ivan Aguéli (Abdülhâdi el-Akîlî) ile tanıştıktan sonra İslâmî konulara dair duyarlılığı artmıştır. Kahire’ye yerleşip eserlerini burada vermiş ve 1951’de vefat etmiştir. Koltaş’a göre Guénon’un eserlerinde dört unsur ön plana çıkmaktadır: aklîlikevrensellikgelenekteori. Evrensellik unsuru üzerinde daha çok duran Koltaş, senkretizm suçlamalarıyla sık sık karşı karşıya kalan ekol mensuplarının tümünün metinlerinde telfik yapmanın saçmalığından bahsettiklerini aktardı. Zira onlara göre hakikat tektir ancak yansımalarda farklılıklar vardır. Bütün dinlerden bir şeyler alıp yeni bir din ihdas etmek gibi bir çabaları asla yoktur.

1887 Seylan doğumlu Ananda Kentish Coomaraswamy el sanatları üzerine yoğunlaşmış ve çeşitli müzelerde yöneticilik ve küratörlük yapmıştır. Metafizik, din ve felsefe konularına eğilen düşünür, geleneksel sanat düşüncesi üzerinde durmuştur. Koltaş’a göre Coomaraswamy, Guénon’un önemli şârihlerindendir.

1907 İsviçre doğumluFrithjof Schuon, babasının vefatından sonra Fransa’ya gelmiş ve 1930’larda İslâm’a ilgi duymaya başlamıştır. 1932’de Cezayir’e gitmiş ve Şeyh Ahmet el-Alavî ile tanışarak Şazeliye tarikatına intisap etmiştir. Geri döndüğünde Guénon’un yazılarını okumuş ve Mısır’a gidip Guénon ile tanışmıştır. 1959’da Amerika’ya giden düşünür kızılderililer hakkında çalışmalar yapmıştır. Yerlilerin bozulmamış bir hikmet taşıdıklarını düşünen Schuon, Sioux Kabilesine (Siyulara) katılmıştır. Metafizikçi, şair ve ressam olan Schuon aynı zamanda önemli bir Guénon şârihi olarak kabul edilmiş ve 1998’deki vefatına kadar Amerika’da yaşamıştır. Koltaş, Guénon’un yazılarında felsefi ve matematiksel yönün ağır bastığını, Schuon’un yazdığı metinlerde ise sanatçı kimliğinden ötürü daha bir müzikalite ve şiirsellik hissedildiğini düşünmekte. Schuon’un yazılarında evrensellik ve ortodoksi kavramları ve dinlerin aşkın birliği düşüncesinin hâkim olduğunun altını çizen Koltaş, gelenekselci ekolde hakikatin tek olduğu fikrinden hareketle, dinlerin vahiy zincirini barındırma şartının sağlanması koşuluyla hepsinin hakikate götürdüğüne inandıklarını, ancak İslâm’ın bu zincirin sonuncusu olması hasebiyle en kâmil din olduğu ve İslâmiyet’te karar kıldıklarını vurguladı.

1909 yılında Lancashire’da doğan Martin Lings, 1938’da Schuon’la tanışmıştır. Uzun yıllar Kahire’de bulunmuş ve orada edebiyat dersleri vermiştir. İngiltere’ye döndükten sonra 1973 yılına kadar British Museum’da yazma eserlere refakat etmiştir. İnceleme fırsatı bulduğu yazma eserlerin düşüncesini çokça şekillendirdiği Lings, 2005 senesinde Londra’da vefat etmiştir. Titus Burckhardt’ın ekol içerisinde İslâm kozmolojisi, tasavvuf ve kutsal sanat üzerine eser veren önemli bir temsilci olduğuna değinen Koltaş, Seyyid Hüseyin Nasr’ın da bu ekolden etkilenerek görüşlerini benimsediği ve devrimden sonra İngiltere ve oradan da Amerika’ya gittiğini ve bu alanda çok sayıda eser kaleme aldığını ifade etti.

Gelenekselci ekolde tasavvufi yönün ağır bastığı hâlde kitabında neden kelami görüşlere yoğunlaştığı sorusunu değerlendiren Koltaş, bu konuda ilk başta kendisinin de tereddüt geçirdiğini, ancak daha sonra özellikle Guénon ve Schuon’un ontoloji, ilahiyat, nübüvvet ve diğer kelami unsurlara dair müstakil makalelerini gördükten sonra çalışmasının kolaylaştığını ifade etti. Koltaş’a göre tabii olarak Guénon’da kelamdan önce vurgulanması gereken unsur tasavvuftur. Zira onun eserlerinde intisaba götüren yol biraz daha açıktır ve intisaptan sonra da sülukun devamı üzerine yoğunlaşılmaktadır.

Konuşmasının son bölümünde ekol temsilcilerinin kelami görüşlerini ele alan Koltaş, önce klasik kelam ilmine bakıp ardından ekol mensuplarının nezdinde kelami meselelerin nasıl karşılık bulduğunu aktardı. Örnek olarak Schuon’un Eşariliğe irade ve ihtiyar konusunda karşı çıktığını, ancak ekol mensupları arasında tevhit noktasında görüş birliği olduğuna değindi. Kimi yazılarda çok Tanrılılığın tartışıldığını ancak ekol için bunun bir cehalet olarak açıklandığının altını çizen Koltaş’a yöneltilen soru-cevap faslıyla toplantı hitama erdi.

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir