Türk Dış-Politikasında Yeni Bir Perspektif: Medeniyetler İttifakı Girişimi?
Mayıs ayında Küresel Araştırmalar Merkezi’nin düzenlediği Tezat sunumlarının ilk konuğu Sakarya Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü araştırma görevlilerinden ve aynı bölümün doktorantlarından Nebi Miş idi. Miş, Ali Balcı ile birlikte kaleme aldıkları ve Turkish Studies dergisinin 2008 güz dönemi sayısında yayınlanacak “Türk Dış Politikasında Yeni Bir Perspektif: Medeniyetler İttifakı Girişimi? (Turkey’s Role in the Alliance of Civilizations: A New Perspective in Turkish Foreign Policy?)” başlıklı ortak çalışmalarını sundu.Konuşmasına 11 Eylül olaylarının, 1990’ların başından itibaren çokça tartışılan çatışma temelli söylemlerin (Bernard Lewis: The Roots of Muslim Rage; Daniel Pipes: The Muslims are Coming!The Muslims are Coming!; Samuel P. Huntington The Clash of Civilizations?) bir anlamda haklılığı olarak temellendirildiğini öne sürerek başlayan Miş, tüm bu çalışmalarda “İslâm dininin çatışmaları körüklediği tezinin” işlendiğini vurguladı. Bununla birlikte, 11 Eylül’den önce başlayan çatışma temelli söylemlere alternatif olabilecek diyalog çalışmalarının (Eylül 1998, Iran Cumhurbaşkanı Hatemi, BM zirvesinde “medeniyetler diyalogu” girişimini resmileştirerek 2001 yılının medeniyetler diyalogu yılı ilan edilmesini sağlamıştır), söz konusu olaydan sonra daha fazla önem kazandığını belirten Miş, Medeniyetlerarası ittifak projesinin bu arka plandan beslendiğine dikkat çekti.Miş’e göre, medeniyetlerarası diyalog ve ittifak söylemleri 11 Eylül sonrasında giderek arttı. Bunlardan biri de, 12–13 Şubat tarihleri arasında İstanbul’da Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleşen “Medeniyet ve Uyum” konulu, AB-İKÖ Ortak Forumu idi. Müslümanlara ve İslâm’a yönelik 11 Eylül’le hız kazanan yanlış algılamaların ortadan kaldırılması, bölünmelere yol açacak konuların çözüme kavuşturulması, farklılıkların kabul edilmesi, paylaşılan değerlerin benimsenmesi ve korunması için ortak sorumluluklar almak ve çözüme katkı sağlamak amacıyla düzenlenen foruma, 70’in üzerinde ülkeden 40’ın üzerinde dışişleri bakanı ve 50’den fazla bakan katıldı. Konferansa Avrupa’dan birçok bakanın yanında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ve AB Ortak Savunma ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi de iştirak etti. Yapılan görüşmeler sonucunda, 11 Eylül olayları ile ortaya çıkan derin önyargıların yeniden ortaya çıkmasını engellemek için, farklı kültürler arasında hoşgörü ve diyalogun güçlendirilmesi gereği dile getirildi.11 Mart 2004’de El-Kaide’nin İspanya’nın başkenti Madrid’de gerçekleştirdiği terör saldırısında 191 kişinin ölmesi, saldırıdan üç gün sonra yapılan seçimleri Luis Rodriguez Zapatero’nun kazanmasına yol açtı. Miş’e göre, Zapatero’nun terörle savaşta ‘şiddet’ yerine ‘diyalok’u bir politika olarak benimsemesine giden sürecin ürünü olan Medeniyetler İttifakı Girişimi, Zapatero’nun 21 Ekim 2004’te BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Batı ile Müslüman dünya arasında bir “Medeniyetler İttifakı” kurulması önerisiyle başladı. Bu öneri üzerine Aralık 2004’de BM ve İspanya temsilcilerinden oluşan ve inisiyatifin ilk taslağını oluşturmakla görevlendirilen küçük bir grup kurulmasından sonra, Temmuz 2005’te BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın bir Müslüman ülkeyle birlikte hareket etme tavsiyesi üzerine Zapatero, kültürel olarak İslâmî, politik olarak Batılı bir ülke olan Türkiye’yi tercih ederek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a ortak başkanlık önerisinde bulunmuştur. Önerinin kabul edilmesiyle, Türkiye girişime dahil olmuş, girişimin eş başkanlığını üstlenmesinin ardından BM, 14 Temmuz 2005’te “Medeniyetler İttifakı” girişiminin resmen başladığını açıklamıştır.Miş, Ali Balcı ile birlikte yaptıkları çalışmada Medeniyetler İttifakı toplantılarını tek tek ele alarak bir söylem analizi yapmaya çalıştıklarını belirtti ve teker teker tüm toplantıları ve toplantılardaki ana tartışma konularını aktardı. Temel konunun terörizm ve bu sorunun nasıl önüne geçilebileceği ile ilgili olan ilk toplantı, 27–29 Kasım 2005 tarihlerinde İspanya’nın Palma de Mallorca kentinde gerçekleştirilmiştir. Girişimde İslâm dünyasının bir temsilcisi konumunda olan Türk tarafının üzerinde durduğu nokta, terörizm ve İslâm’ın özdeşleştirilmesi tehlikesini taşıyan “İslâmî terörizm” nitelemesinin yanlışlığıydı. Başbakan Erdoğan yaptığı konuşmada, terörizmin dinî temelli olmadığını, esas sorunun diyalog eksikliğinden kaynaklandığını vurguladı. 25–28 Şubat 2006 tarihleri arasında Katar’ın Doha kentinde yapılan ikinci toplantıya ise, Fransa’daki göçmenlerle Fransız polisi arasında yaşanan çatışmalar damgasını vurdu. Girişimin üçüncü toplantısı Mayıs 2006’da Dakar’da yapılmıştır. Medeniyetler İttifakı girişiminin nihaî sonuç bildirisinin kamuoyuna açıklandığı dördüncü toplantı ise, 13 Kasım 2006’da İstanbul’da yapılmıştır. “Toplumlar arasında köprüler kurma, diyalog ile yeni bir anlayış geliştirme ve dünyadaki dengesizliklerin üzerine gitmek amacıyla ortak siyasî irade oluşturma ihtiyacı hiç bu kadar açık şekilde hissedilmemiştir” tespitiyle, Medeniyetler İttifakı’nın varlık sebebinin açıklandığı raporda, “farklı kültürel ve dinî geleneklerden gelen insanlar arasında karşılıklı saygı örneklerini tekrar teyit ederek ve bu amaca yönelik müşterek bir eylemin başlatılmasına yardımcı olarak, toplumlar arasında büyüme gösteren ayrılıklara dikkat” çekilmiştir.Miş’e göre İspanya’nın önerisi ile hayata geçen bu girişimin başarısı ve dünyada kabul görmesi için Türkiye büyük çaba göstermiş ve birçok uluslararası toplantıda Başbakan Tayyip Erdoğan, girişimi gündeme getirmiş ve tarafların desteğini istemiştir. Girişim, diyalog konusundaki ilk ciddi sınavını karikatür krizi esnasında yaşamış ve sonuç almaya yönelik çabalar içine girmiştir. Bu anlamda, Medeniyetler İttifakı Girişimi’nin eş başkanları olan Türkiye Başbakanı Erdoğan ve İspanya Başbakanı Zapatero, İslâm dünyasını rahatsız eden karikatürler konusunda International Herald Tribune gazetesinde “Sükûnet ve Saygı” başlıklı ortak bir yazı yayınlayarak, “iki tarafta da sadece güvensizlik ve anlayışsızlık izi bırakacak bu durumu derhal etkisiz hale getirmediğimiz takdirde kaybeden hepimiz oluruz” uyarısında bulunmuşlar, söz konusu “talihsiz olaylar”ın ittifak çabalarının önemine bir kez daha vurgu yaptığını belirtmişlerdir.2003 yılında AK Parti, iktidara gelmesinin ardından iç politikadaki “çatışmacı olmayan ve konsensüs arayıcı” duruşunu dış politikaya da yansıtmıştır. Bu anlamda Medeniyetler İttifakı gibi barışçıl bir girişimi sahiplenerek Batı dünyası ile ittifak kurabilecek bir algılamaya sahip olduğunu gösterme çabasının bir yansıması olarak bu gibi süreçlerin içinde bulunmuştur. Ayrıca Türk dış politikasının yeniden organizasyonu anlamında uluslararası kuruluşlarda insiyatif üstlenici ve çatışmaların çözümünde aktif rol oynayıcı bir misyonu benimsemiş ve karar alma mekanizmalarında varolmayı öncelikli hedefi haline getirmiştir. Ayrıca, Miş’e göre AK Parti karar alıcıları, Türkiye’nin medeniyetler İttifakı ile üstleneceği bir misyonun ülkenin AB’ye girmesini kolaylaştıracağını düşünmektedirler. Medeniyetler İttifakı, Miş’e göre Türk dış politikası açısından yeni bir perspektif sunmuştur. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren Batı’ya dönük bir politika izleyen ve İslâm ülkelerine mesafeli duran Ankara, bu girişime dahil olarak bir anlamda İslâm dünyasının sözcülüğünü üstlenmiştir. Türkiye, global bir oluşumun önderliğini üstlenmiştir. Bağdat Paktı ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi bölgesel oluşumlara önderlik etmesinin ardından daha önce hiçbir uluslararası oluşuma önderlik etmediği düşünüldüğünde, bu girişimin dış politikada yeni bir sürece tekabül ettiği yadsınamaz.Konuşmanın ardından Miş’e Medeniyetlerarası İttifak projesinin geleneksel Türk dış politikasından farklılaşan yönleri ve AB ile ilişkilere olumlu olumsuz katkıları üzerine yorumlar ve sorular yöneltildi.