Kuveyt İzlenimleri

Paylaş:

İstanbul’dakinin tersine, Kuveyt’te havaalanına indiğimiz andan itibaren hareketsiz, sakin, koşuşturmanın olmadığı bir ortamla karşılaşıyoruz. Klimaların soğuttuğu havaalanından çıkar çıkmaz, saat gecenin üçü olmasına rağmen yüzümüze kavurucu bir sıcaklık çarpıyor. Çabucak otobüse atlayıp, sekiz ayımızı geçireceğimiz Kuveyt Üniversitesi Yabancı Öğrenciler Yurdu’na gidiyoruz bizleri karşılamaya gelen yurt görevlileriyle birlikte.

İtiraf etmeliyim ki, Kuveyt’e gelmeden önce tasavvur ettiğimin çok çok üzerinde yeşillendirilmiş bir Kuveyt ile karşılaştım. Özellikle yolların kenarına dikilmiş büyük ağaçlar, arkasında çöl toprağı olmasına rağmen, yoldan gözünüzün görebildiği bütün çevrenin yemyeşil olduğunu düşündürüyor size. Ağaçlandırma hükümetin üzerinde önemle durduğu konulardan biri. Düzgün ve geniş yollar, son model jipler size bir petrol ülkesinde bulunduğunuzu hissettiriyor.

Körfez’deki birçok şeyhlik gibi Kuveyt de topraklarından petrol çıkartılmaya başlanmasından sonra, gerek toplumsal gerekse ekonomik anlamda büyük bir değişim yaşamış. Toplumun hayat standardı iktisadî anlamda son derece yüksek bir seviyeye ulaşmış. Öncesinde doğru dürüst bir şehir hayatının bulunmadığı ülke, petrolden sonra özellikle göçmen işçiler için çekim merkezi haline gelmiş. Ortadoğu’daki yirmi üç Arap devletinden biri olan Kuveyt’in nüfus yapısına baktığımızda bir Arap devletinden ziyade bir Güney Asya devleti olduğunu zannederiz. Zira, nüfusunun üçte ikisini Güney Asya’dan çalışmak için gelen göçmenler oluşturuyor. Bunların büyük çoğunluğu Hindistan, Pakistan ve Bangladeş vatandaşları. Göçmenler Kuveyt toplumunu ayakta tutan yapı taşları adeta. Öyle ki yol yapımından inşaatlara, güvenlik işlerinden fabrikalara kadar her yerde göçmen işgücünden istifade ediliyor.

Bilindiği üzere Kuveyt ekonomisinin neredeyse tamamı petrolden sağlanan gelire dayanıyor. Dünya petrollerinin % 10’unun bu küçücük ülkenin topraklarından elde edilmesi ülkeyi kısa zamanda dünyanın en zengin ülkelerinden biri hâline getirmiş. Geçen sene Kuveyt bütçesinin on milyar dolar fazla verdiğini duyunca insanların neden ekmek almaya bile arabayla gittiklerini anlamlandırmakta güçlük çekmedim.

Sosyal ve siyasal yapı hakkında bir fikir vermesi için Kuveyt’te göçmenlerin yaşam standartlarına ve Kuveyt hükümetinin göçmenlere karşı muamelesine değinmek faydalı ve aydınlatıcı olur. Evvela şunu belirtmeliyim ki, ülkede toplum kast sistemi gibi katmanlara bölünmüş durumda. En başta da Amerikalılar geliyor diyebiliriz. Amerikan askerleri ülkenin bir kısmını kapatmış durumda ve Kuveyt’le herhangi bir ilgileri yok. Havaalanından başka yerde Amerikalı görmeniz mümkün değil. Son derece ayrıcalıklılar. İkinci sırada Kuveytliler geliyor ve refah devleti olmanın sağladığı olanaklardan büyük oranda istifade ediyorlar. Öyle ki işsizlik oranı sıfır olan Kuveyt’te en düşük Kuveytli maaşı 2000-3000 dolar civarında. Üçüncü sırada yer alan Güney Asyalı göçmenler ise Kuveyt toplumunun dramatik yönünü gösteriyor. Sayıları toplumun üçte ikisini oluşturmasına rağmen (800 bin Kuveytliye karşılık 1.600 bin göçmen) yaşam şartları son derece kötü. Daha çok göçmenlerin kullandığı araçlar son derece bakımsız durumda. Birkaç örnek vermek gerekirse:

Hemen hemen hiçbir Kuveytlinin itibar etmediği belediye otobüslerine bindiğinizde kendinizi bütçesi on milyar dolar fazla vermiş bir ülkede değil de, nüfusunun büyük bir kısmı açlık sınırında olan bir Afrika ülkesinde hissediyorsunuz, ki bu otobüsler çoğu zaman çok kötü kokuyor. İkinci olarak caddeler ve caddelerin üzerindeki dükkânlar kesinlikle bir refah devletini andırmıyor. Nedeni ise son derece basit: Kuveytliler çoğunlukla büyük alışveriş merkezlerini tercih ediyor. Caddelerdeki küçük dükkânların müşterileri daha çok göçmenler, bu nedenle dükkânlar son derece bakımsız. Kaldırımlar bile harap durumda. Oysa Kuveytlilerin arabaları için tahsis edilmiş yollar oldukça geniş ve düzgün. İnanması zor ama Kuveytliler ekmek almaya bile arabalarıyla gidiyor. Büyük çoğunluğunu göçmenlerin meydana getirdiği yayaların herhangi bir önem taşımadığı ülkede, trafik ışıkları sadece arabalar için düzenlenmiş.

Hükümet dairelerindeki durum da bundan farklı değil; Kuveytli olmayanlar farklı muamele görüyor. Örneğin Kuveytliler kesinlikle sıraya girmiyor ve işlerini kısa sürede hallediyor. Oysa devlet görevlilerinin göçmenlere karşı muamelesi son derece kaba. Özellikle kapıdaki güvenlik görevlileri canları sıkılınca sırada bekleyen Güney Asyalı göçmenlerin üzerine yürüyor ve sıraya girmedikleri bahanesiyle onları tartaklıyor. Yasalar sadece bu göçmenlere uygulanıyor. Herhangi bir Kuveytlinin yasalara uymayan bir davranışı çoğu zaman görmezden geliniyor. Mesela on sekiz yaşını doldurmayanlara ehliyet verilmezken, bir Kuveytli araya vasıtalar koyarak on yedi veya on altı yaşında da ehliyet alabiliyor.

Ülkede eğitim de ilginç özellikler gösteriyor. Birçok aile çocuklarını ilkokuldan itibaren İngilizce eğitim veren Amerikan ya da Pakistan okullarına gönderiyor. Bu da çocuğun yerel lehçe dışında doğru dürüst Arapça konuşamamasına yol açıyor. Kütüphanede İngilizce konuşarak ders çalışan Kuveytlileri görünce çok şaşırmıştım. Ülkenin tek üniversitesi olan Kuveyt Üniversitesi’nin eğitimi de iki kısma ayrılıyor: İngilizce eğitim yapan bölümler ve Arapça eğitim yapan bölümler. İngilizce eğitim yapan tıp ve mühendislik bölümlerinde genellikle yabancı hocalar istihdam ediliyor; bu bölümlerde eğitim mükemmele yakın. Sosyal bilimlerin eğitim dili Arapça. Genellikle yerli hocalar çalışıyor. Onun için bu bölümlerde eğitim vasatın altında. Genellikle notları düşük olan öğrenciler bu bölümleri tercih ediyor.

Yabancı öğrencilerin Arapça öğrendiği Kuveyt Üniversitesi Dil Merkezi öyle tahmin ediyorum ki Arap ülkeleri içindeki en ciddiyetsiz dil merkezi. Mutad olana muğayir burada öğrencilerden ziyade hocalar dersleri kaynatmak, derse gelmemek eğiliminde. Derslerin yarısı boş geçiyor. Ama Arap Dili ve Edebiyatı bölümünün sarf ve nahiv derslerine devam etme ve özel hocalardan ücretsiz dersler alma imkânı fazla. Kursun açığını buradan kapatıp mükemmel bir Arapçayla geriye dönmeniz mümkün.

Yabancı öğrencilerin kaldığı yurt da Arapça öğrenmek için gayet güzel bir ortam sunuyor. Burada sadece fasih Arapça konuşabilen, hem de gayet akıcı konuşabilen İslâm coğrafyasının farklı ülkelerinden gelmiş öğrencilerle bol bol Arapça pratik yapabilme imkânına sahipsiniz. Konuşmayı ve tartışmayı çok seven sıcakkanlı insanlarla karşılaşırsınız sık sık.

Kuveyt gibi 19. yüzyıla kadar yerleşik yaşamın görülmediği bir devlete gidince tarihin ne denli önemli olduğunu anlıyorsunuz. Zira, Saddam Kuveyt’i işgal etmeseydi, Kuveyt tarihi dümdüz bir çizgiden ibaret kalacaktı. Ziyaret ettiğiniz her kurum kendi tarihini iki döneme ayırıyor: Saddam öncesi ve Saddam sonrası… Her yerde Saddam’dan mutlaka bir eser var, ya da öyle gösteriliyor. Bütün olumsuzlukların sebebi Saddam! Aradığınız kitabı kütüphanede bulamadınız mı? Mutlaka Saddam ya yaktırmış, ya da Irak’a götürmüştür! Bu ve bunun gibi örneklere çok sık rastlayabilirsiniz. Saddam, Kuveyt tarihini renklendiren, farklılaştıran bir imge olmuş. Kuveyt’i işgal etmeseydi, ziyaret edilen yerlerin tarihi hakkında bu kadar uzun süreli konuşulmayacaktı herhalde. Tarihî zenginliğin, insanın kimlik oluşumunda ne derece önemli yer tuttuğunun farkına varıyorsunuz Kuveyt’teyken.

Haa…! Son olarak, eğer bir gün Kuveyt’e yolunuz düşerse sokakta Arapça bilseniz bile İngilizce konuşun. İngilizce konuşursanız size çok daha farklı muamele edildiğini göreceksiniz. 

 

[1] Körfez Savaşı’na kadar Kuveytli göçmenlerin büyük bir kısmını Filistinliler oluşturmaktaydı. Ancak Saddam’ı destekledikleri gerekçesiyle, savaştan sonra ülkeden sürüldüler. Yerlerine Güney Asyalı göçmenler istihdam edildi. 

Daha fazla göster

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir